Varoluş Felsefesi ve Varoluşçu Psikoloji
- Cansel OK
- 28 Ara 2020
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Şub 2024

Alman filozofu Martih Heidegger, varoluşçu felsefenin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Heidegger varoluşçu felsefesi, psikoloji ve psikiyatri bilimlerine bir köprü görevi görmüştür.
Heidegger’e göre, insan varlığını dünya içi varoluştan almaktadır. Dünyanın varlığı ise varoluşun kendidir, varoluş ve dünya tek ve aynı şeydir (Geçtan, 2014).
İnsanlara dünyaya gelişinde kendi istekleri sorulmamış olsa da dünya içinde ise varlığı ile ne yapacağının sorumluluğu kendisine ait olmaktadır.
Varoluşçuluk yaklaşımına göre evrende kendi varlığını kendi yaratan tek varlık insandır. İnsandan başka tüm varlıklar varoluşlarından önce yaratılmışlardır. İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam yoktur ve yaşama anlam veren yaşayan insandır. Doğada insana yol gösterecek kendinden başka hiçbir şey yoktur. O halde insan özgür, yaşamını kendisi çizebilir ancak insan kendi sorumluluğunu aldığı derecede özgür olmaktadır. Varoluş anksiyetesi yaşanmasının nedeni de bu sorumluluğu duymaktır (Geçtan, 2014).
Aynı zamanda birey, yaşamında hiçbir anlam olmadığını keşfetmesiyle beraber yaşadığı korku ve panik duyguları ile karakterize edilen varoluşsal anksiyete yaşamaktadır. Varoluşsal anksiyete, varoluşçu psikoterapinin odaklandığı önemli konulardan biridir (Gaidenko, 1966, Güleç, 2010; akt. Çelik, 2018).

Varoluşçu psikoloji, birey ve onun içinde yaşadığı dünyanın olaylarına oldukları gibi bakmaktadır. Olayları ortaya çıktığı biçimi ile anlamlarını kavramaya çalışmaktadır.
Kierkegaard, Nietzsche ve diğer düşünürlerin varoluş felsefelerine ilişkin yapmış oldukları değerlendirmeler referans gösterilerek; Batı dünyası insanının anksiyete ve umutsuzluğun kökeninde “kendi dünyalarını kaybetmiş olma” görüşü vardır. Çağdaş insanın, insanlar dünyasına yabancılaşmasının yanı sıra kendi dünyası içinde de tutsak durumda olduğunu belirtmektedir. Bu sebeple varoluşçu terapistin ya da düşünürün görevi; insanın baştan beri bildiği, bastırılmış bir şeyi yüzeye çıkarmak ve bunu, kişinin yeniden tanımasını sağlamaktır (Çelik, 2018).
Varoluşçu görüşün amacı insanı anlamadır. Burada belirtilen insan, “olması gerekeni yapayım derken olmakta olanı yaşayamayan” (Geçtan, 2007; akt. Çelik, 2018), varoluşuna ilişkin düşünmeyen, varoluşsal kaygılarla yüzleştiğinde kaçan, kaçması sonrası ontolojik suçluluk duyan ve aslında var olamayan insanlar topluluğudur.
Kierkegaard, Heidegger, Jean-Paul Sartre, Nietzsche gibi düşünürlerin varoluş felsefelerine ilişkin yapmış oldukları değerlendirmeler neticesinde varoluşçu terapiye yararlanabileceği güçlü bir kaynak sağlamıştır.
Not: Aşağıda yer alan kaynakça bölümündeki makalelere erişim göstererek konu hakkında daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Sevgiler..
Not: Yazım ilk olarak Medium Türkçe Yayın hesabında yayınlanmıştır.
Kaynakça
Çelik, G. (2018). Varoluş Felsefeleri, Varoluşçu Terapi ve Sosyal Hizmet. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 19(3), 417–435.
Geçtan, E. (2014). Varoluşçu Psikolojinin Temel İlkeleri. Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 7(1), 13–17.
Comments